12 Nisan 2010 Pazartesi

Politikliği ile Övünen Birey


Ekmek Araştırma Enstitüsü'nün yazılarının buraya taşınması ile birlikte yeni araştırmamız politika ile ilgilenmesi her türlü koşulda dile getiren bireyler üzerine oldu. Ülkenin jeopolotik konumundan dolayı çevremizi saran bir olgu olan politika, toplumda sivrilmek ve dikkat çekmek için iyi bir araç olmaktan çıkmış, ve tamamen ortamı soğutan sıkıcı bir obje haline gelmiştir. Bu tez üzerine yüklenen enstitümüz, yeni transferi Göktuğ Çalışkan ile birlikte, bu durumun yarattığı onarılması zor sonuçları gözlemledi.

Öncelikle lise çağındaki gençleri ele alalım. Kanlarının kaynadığı bu dönemlerde gerek okudukları kitaplarla, gerek izledikleri film, dizi vs ile bir anda radikalliğin sınırlarını zorlayan bu evlatlarımız hiç bir karşıt görüşe tolerans göstermeden, kendilerini bir extreme point'e ait hissetmenin de verdiği gaz ile toplumda bir yer edinme eğilimi göstermektedirler. Bu sosyal gerçeği sabit olarak ele aldığımızda karşımıza çıkan sonuçları ikiye ayırmamız mümkün. Araştırma sahamızı Ankara olarak sınırlandırdığımızdan mütevellit sonuçlar şu şekilde ortaya çıktı;

1 - Sol Görüş : Kendilerini bu uç noktaya adadıklarını söyleyen genç dimağlar genellikle Kızılay'ın çeşitli muhitlerinde, büyük 'abi' ve 'abla'larının işlettiği veya yakîni olduğu mekanlarda herhangi bir ücret ödemeden çay içerek, düzelmesini bekledikleri ekonominin iyice içine ederek zamanlarını öldürüp, dershane çıkış saatlerinde de Kürtçe şarkıların ortamı domine ettiği, 'eylem' adı verilen bir dizi aktivite ile kendilerine bir yön çizdiklerini düşünürler. Bu sosyal grubun öncelikli aktiviteleri Konur sokak gibi muhtelif yerlerde sıradan gazetelerin 3 katı fiyatına örgüt dergi ve gazeteleri satmak, aynı ses tonu ile bağırarak birlik ve beraberlik mesajı vermek, uzun sakallı ve bıyıklı erkek vatandaşlarımızın hepsini devrimci solcu olarak niteleyip onlara dergi satmak için basmakalıp önermelerle darlamaktır. Ek ve gereksiz bilgi vermek gerekirse, dünyada en çok pornografik materyali bir şekilde tüketen gruplardan biri olarak aşırı solcular, görsel yetersizliğin de önemli timsallerinden biri olmuşlardır.

2 - Sağ Görüş : Genelde Türk - İslam sentezini kabul etmiş 'ülkücülük' akımının neferleri olarak karşımıza çıkarlar. Bunun asıl anlamı şudur ki, teorik bir temele dayanmadan, 4 yıllık lise hayatı boyunca, kendi amaçsız çıkarlarını elde etmek için gerekli olan forsu elde etmek için yanlanılan 'ocak' isimli müessesenin fanatik taraftarlarıdır bu gençler. Sıklıkla karşılaştığımız durum ise, çıkışı olan herhangi bir yapılanmanın çıkışında, 10-15 kişilik yakuza çeteleri gibi bir komünal hayat gözlemlenmektedir. Yaptığımız araştırmalar sonucu, bu toplulukların, vaadini verdiği kavgaların sadece %17.4'lük bir kısmı gerçekleşmiş ve kavgaya dönüşmüştür. Bu durum aslında iyi bir sonuç olarak nitelendirilse de, kendi amaçları uğruna bu kadar fedakar olduklarını gösteren bu gürühun, aslında sadece alfa erkeğine (Reis) yaranma çabasından öte olamayışı, düşündürücüdür.

Araştırmak niyetinde olduğumuz bu konunun temelini irdeledikten sonra, asıl mevzu olan, bu gençlerin üniversite dönemindeki tutumlarına gelelim. Üniversiteyi kazanamamış haftaiçi dersane öğrencileri bu kümeye dahil değildir, çünkü olmamalılar.

Bu olgunun upgrade edilmiş versiyonunu sağ ve sol olarak ikiye bölmeden açıklamaya gerek yoktur. Çünkü bir süre sonra, uygulamalar ve aktiviteler benzerlik göstermektedir. Üniversite, insan ilişkilerinin farklı ve yoğun olduğu bir sosyal ortamdır. Üniversitede insanlardan beklenen doğal olarak, kendilerini ortaya çıkarıp, hayatta bir yer edinebilmeleri için ilk adımları öğrenerek atmaktır. Bunun da ilk basamağı diyalog kurmaktır, ki bu bizim üstüne düştüğümüz konunun gerçekleştiği sosyal ortamın ta kendisidir. Konulara öncelikle dolaylı yoldan siyaseti sokma eğiliminde olan gençlerimiz, yaklaşık 5.5 dakika sonra konuyu tamamen kendi taraftarı olduğu bir ideolojiye bağlamaktan çekinmemektedirler. Bu durumu soyutlaştırmaktansa, örnek diyalogla akıllarda somut imgeler yaratmak daha doğru olacaktır. Örneğimiz aklı başında bir insan ile aşırı solcu gencimiz arasında geçmektedir;

A.S - Aşırı solcu
D.İ - Default İnsan

D.İ : Aaa. Hande, nasılsın? Pek iyi gözükmüyorsun, neyin var?
A.S : Yeaa, sorma. Bizim örgüt liderinin kuzeni bir mal getirdi, çok iyiydi yEa...
D.İ : Hmm, iyiymiş (bkz. MSN) Siz de iyi takılıyorsunuz haa
A.S : Aynen. Geçen hükümetin yeni zam uygulamaları ile ilgili bir eylem vardı ya Sıhhiye'de, oradaydık, sen geleceğim demiştin ama orada göremedim, ama onlara hadlerini bildirdik, baya da iyiydi.
D.İ : Ya biliyorsun benim o taraklarda pek bi bezim yok.
A.S : Nasıl olur abi! Dünya elden gidiyor bir şeyler yapman gerekiyor, böyle susamazsın!
D.İ : Düzelmeli ama neyse işte amaan
A.S : Bence sen çok apolitik bir adamsın, bir ara bizim partinin Kızılay'daki lokaline gel, bu ülkede neler yapılıyor, işçinin hakkı nasıl ensesi kalınların cebine iniyor, bunları öğren, odun gelip odun gitme.
D.İ : Benim derse kaçmam lazım, konuşuruz sonra.

Sonuç olarak politika gibi bu toplumda her yerde bulunan bir olgu ile dikkat çekmeye çalışmanın yarattığı sosyal buhran, büyük rahatsızlık yaratmaktadır. Biz politikayı öne sürerek yer edinmeye çalışnalara 'Politikky' diyoruz. Sakınalım, uyaralım.






Tanrıtanımazlar

Ekmek Araştırma Enstitüsü'nün uzun zamandır üzerinde çalıştığı ve bunu yayınlamak için doğru zamanı beklediği verilerle, gerçeklerle, beklenilmeyenlerle; Tanrıtanımazlar...

Öncelikle konuyu 3 ana başlıkta inceledik. Bu kavramın ne olduğu üzerine tüm şüpheleri ortadan kaldırmadan, açıklayacağımız sonuçların insanların kafasını karıştırabileceğini düşündüğümüz için, öncelikle gerçek tanrıtanımazlık nedir onu bir öğrenelim.

Tanrıtanımazlık, ateizm gibi inanç sistemlerinin temeli. Yani tanrıtanımazlar, gerçekten tanrı tanımıyorlar. Onun varlığına inanmıyorlar, ya da varlığına inanıp dediklerine inanmıyorlar. Tanrıtanımaz olduklarını açıklayan bir grup ile birebir görüşmeler yaptık. Kendilerine neden böyle bir yol ve amaç seçtiklerini sorduk, ama kadınlara sormadık, çünkü onların sebebini biliyoruz (Maç Günü Forma Giyen Kızlar, Ü. Deniz, T. Ege, 2010, Remzi Yayınevi, p: 3) Dolayısı ile sadece erkeklerden alınan sonuçlar üzerine hareket ettik ve verilen cevaplar tam da tahmin ettiğimiz gibi idi. Verilen cevapların %66.8'i 'metal müzik dinleyen ekmekler uğruna yapılan bir fedakarlık' olarak verilerimizde yer aldı (Metalci Kızlar, Ü. Deniz, T. Ege, 2009, Yapı Kredi Yayınları, p : 2) %24.2'lik bir kısım ise bize 'Abi bence tanrı çok bencil, bize bunları yapmak isteyen bir varlığa inanları aşağılamak istiyoruz' dedi. Geri kalan %10'luk kesim ise, ankete sadece beleş sigara için katıldıklarını açıkladı. Bu aslında sıradan bir sosyal araştırma için yeterli sonuç olarak nitelendirilse de, biz yetinmedik. Tanrıtanımazların belirli social network sitelerindeki profillerini inceledik. Video paylaşım özelliği olan bu sitelerde, paylaşılan videoların %75.4'ü STV'deki programlar ile dalga geçen bir niteliğe sahip iken, geriye kalan %22.6'sı safi black metal gruplarının yaradana olan feryadını açığa vurur iken, yüzde 2'lik bir kısmı da bilimsel veriler içerdiği iddaa edilen bilinmeyen bilim adamlarının videoları oldu. Enstitümüzün bu konudaki yargısı kesin ve net; bu olgular ekmek denen olguyu sadece daha fazla bölen gereksiz fraksiyonlardır.

Kafalardaki soru işaretlerini ortadan kaldırdıktan sonra, artık insanların tanrıtanımazlıktan önce ve sonraki halleri üzerine yaptığımız gözlem raporlarımızı paylaşabiliriz.

Önce:

http://s943.photobucket.com/albums/ad277/pauseboy/?action=view&current=IMG_5326-2.jpg


Sonra:

http://s943.photobucket.com/albums/ad277/pauseboy/?action=view&current=IMG_5328.jpg


Tanrıtanımazlık öncesi döneminde bireyler, kendilerini sadece küçük ve çözümünün geleceğini bildikleri dertler ile uğraştıklarını ve sade bir hayat sürdüklerini belirttiler. İnsanların ilgisini çekmek için bilinen ama etkili yollara başvurarak istedikleri türlü ekmeği elde edebildiklerini gördük. Sanatın belirli bir dalı ile uğraşmak olsun, bir spor ile ilgilenmek olsun, böyle yöntemlerle insanların ilgisini çekmişler, bir statüye sahip olmuşlar ve en önemlisi fazla sorgulamadan mutlu bir hayat yaşamışlardır. Ancak tanrıtanımazlık ile tanışıldığında, bireylerin her şeyin en marjinal ve ekstrem halini bulmak için büyük bir uğraş içinde olduklarını, hatta bu bakış açısının, varlığından emin olmadıkları şeyler için bile geçerli olduğunu gördük. İnsanların dikkatini çekmek için ise başvurdukları yollar gerçekten içler acısıyıdı;

- Deneysel şiir yazmak

- Fotoğrafçılığa ani bir merak salmak ve deviantart hesabı almak.

- Facebook'u kapatmak.

- Blog edinmek, tumblr hesabı açmak.

- Babasıymış gibi Nietzsche'yi övmek.

- Machiavelli okumak.

- Tamam,çoğunuz metalcisiniz, ama post-rock grubu kurmak istiyor ve arabesk de dinliyorsunuz.

- Uzun yün hırka giymek.

- Evet, o gün çok içmiştiniz, ve takıldınız. Biliyoruz.

Tanrıtanımazlığın insan üzerindeki etkilerini de inceledikten sonra, gelelim sonuçlandırmaya.

Tanrı var mı yok mu, (affınıza sığınarak) gerçekten sikimizde değil. Ama asıl noktayı kaçıran büyük bir kitle var. Bakın, tanrı varsa bu tanrı tanımazlar zaten neler çekeceklerini tahmin ediyorlardır. Tahmin edilmiyorsa özel mesaj ile özel örneklerimiz paylaşılacaktır. Ama tanrı, tanrıtanımazların dediği gibi yoksa;

EY TANRITANIMAZLAR!

Siz ki O'nun varlığını reddettiniz,

Siz ki ahiretine inanmadınız.

O zaman neden bu kavga, bu isyan?

Bu dörtlükte şairin anlatmak istediği şey şudur: Ateistler öldükten sonra daha iyi bir yere yerleşmeyecekler yani bir yere yaranmıyorlar ve şimdiki hayattaki ekmeklerine de mani olacak bir hale bürünüyorlar. Yapmayın.

Maç Günü Forma Giyen Kızlar

Ekmek Araştırma Enstitüsü, sizlere ENG 101,102,211 gibi derslerde bile kullanbilecek kadar bilimsel verilerle bezenmiş bir gerçekle, büyük emeklerle, karşınızda. Evet, gözümüze çok batmıyor gibi gözükebilir, ama irdelenmesi gereken bir sosyal gerçek toplumumuzu kimilerince kirletiyor, kimisine göre renklendiriyor. Onlar, maç günü forma giyen kızlar.


Bu konuyu öğelerine göre ayıracak olursak, ilk dikkat edilmesi gereken şey, bu eylemin maç günü yapılıyor oluşu. Oldukça masumane değil mi? Halkımızın erkekleri bunu sempatik bulmakta saf bir şekilde haklılar. Ancak, saha araştırmalarımızda kadınlar ile yaptığımız görüşmeler sonucu ortaya çıkan veri, bu durumun büyük bir masumiyetle değil, açıkgözlülükle gözlemlenmesi gerektiği yönünde. Kadınlara sorduk; 'Kıyafetinizi neye göre seçersiniz?'. Aldığımız cevapların %87.96'sı 'O günün ortamına göre' şeklinde iken cevapların sadece %3.04'ü 'Canım ne isterse onu giyerim' şeklinde oldu. %10'luk dilim ise sorumuzu cevaplayamadı, ki bu beklediğimiz bir şey idi. Halkımızında çekinerek tavsiyemiz Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden değerli bir hocamız olan Meltem Ahıska'dan gelecek; ortamına göre hareket eden kadınlar, sosyal tıkanıklığa yol açarlar.


İkinci ögemiz ise, kızın forma giymesi. Takımı destekliyor gibi gözüken pembe nüfus kağıtlı vatandaşlarımızın %95'e yakının aslında bu formaları erkek olan arkadaşlarından ödünç aldığı gerçeği ile karşılaştık. Yani bu durumda kadınların o maçta takımı destekliyor oluşunun üretim ilişkileri içerisinde kocaman bir yalan olduğunu Marx'ın 'Alienation of the Working Class in England' isimli çalışmasında da görebilir, hatta bu örneği oraya koymamız durumunda kitaba tamamen pozitif bir katkı yapabileceğimiz durumu, gözlerden kaçmayacak kadar büyük bir sosyal gelişimdir.

Biliyoruz ki kadınlar için mutlak şey, Anthony Stonem'in de dediği gibi güçtür. Ve gücü getiren şey iktidardır.

Kadınların kendi içlerindeki iktidar savaşı, varlıklarının farklarına varmalarından beri (Bkz. Sentient) devam etmektedir. Bu savaş ortaokul balosunda kıyafet seçme döneminde ise en hiddetli dönemini almaktadır.

Bazı kadınlar bu iktidarı hemcinslerini kendi silahlarıyla vurarak ezerken, bazıları da kendilerini farklı göstermek için sağa sola "Ben küçükken zaten hep erkeklerle arkadaştım. Hiç kız arkadaşım yoktu benim.Erkeklerle top oynardım" cümlelerini savurarak ele geçirmeye çalışır. Bu aslında kendini farklı göstermeye dayalı anlaşılması basit bir harekettir. Bilinmelidir ki, hareketin kendisi de "basit" bir harekettir.

Lise yıllarında, kendi özgüvenini oluşturamamış ve kadın savaşlarındaki yerini tutturamayan bu kadınlar, erkeklere yakınlaşarak bu açığı kapatmayı denerler. Bunu nasıl yaparlar peki sizlere sorarım? Efendim, cinsellik mi dediniz? Yoo dostum yoo. Tabi ki en basit yerden vurmaya çalışarak: Futbol!

Üstteki bir neden. Diğer sebep de şöyle incelenebilir. Doğal olarak, okulda, işte kadınların etrafındaki erkek sayısı daha çok olur. Aktivitelere katılan erkek sayısı da fazladır. Bunların arasına katılmaya çalışır ama aynı seviyeyi tutturamaz. Herkes tutturmak zorunda değildir, tutturanlar da vardır. Bu seviyeyi tutturamayan, geyikleri yakalayamayan kadın "Ben de kafayım sizler gibi. Ehe ehe evet" dercesine üstüne formasını giyer. Ve ondan sonra helak oluş süreci başlar.

Bu kadınlar genelde Ebru Gündeşin şarkı söylemesi gibi konuşur. "A" ve "E" seslerinin yerini "Ö" alır. Örnek: "Yöö abi yöö, fönörö nö gömdük". Evet, nasıl da eğreti, nasıl da yersiz bir duruş değil mi. Biz de üzülüyoruz merak etmeyin, biz de üzülüyoruz.

Biliyoruz ki, hepimiz toplumda bir yer edinmeye çalışıyoruz. Edinmemeye çalışanların bile bir yeri var. Bunu yaparken de kendimize bazı kimlikler biçiyoruz evet. Fakat rica ediyoruz, lütfen kendizine seçtiğiniz kimlik bu olmasın. Etrafınızdaki insanların çoğu erkek olabilir ve onların yaptıkları geyiklere, muhabbetlerine erişemiyor olabilirsiniz. O zaman bırakın kalsın. Zorlamayın

Ekmek Araştırma Enstitüsü, pozitif bilimleri, sosyal bilimler ile aynı potada eritmek sureti ile hem insanlara, hem de bilimin kendisine ışık tutmaya devam edecektir.

Amatör Şiir Erozyon Gibidir

Öncelikle bu yazı Ekmek Araştırma Enstitüsü'nün temellerini atan Deniz Ülger ve Ege Tülek koalisyonunun temeli olan denemelerden biridir. Araştırma niteliğinden öte, bir ground theory üretmek için ortaya atılmış hipotezin basit temel öğeleridir.


Amatöründen deneyseline, aruzlusundan serbest ölçülüsüne şiir apayrı bir evrenmişçesine içinde kyabolup yüzenler. Bırakın ya bu ayakları. Olmuyor işte. Profiline aşk şiirleri yazan ve ruhunu hep karanlığın derinliklerinde bulan özellikle eğitim fakültesi öğrencisi kızlar, sizler zaten ilk sıradasınız.


Biz ki sizlere çok kızgınız bu konuda, ama siz hala bizlere barda oturup birer bira içip sorunlardan uzaklaşalım derken, o komünistlerin de ilan bastığı ucuz ve hiçbir şeyi hak etmeyen matbaalarda bastığınız anlamsız 'fanzin'lerle bizlere yanlıyorsunuz. Sizlerden tiksiniyorum tiksiniyoruz da. Şiir yazmayın kardeşim.

Amatör şiir erozyon gibidir evet. Çaktırmadan tüm ekmeğinizi önce elinizden alır, sonra ekmek kapılarınızı yavaşça tıkar ve sonra yeni tohumlar atmak istediğinizde sadece tohumun yerden sekmesine yarayan bir toprak görürsünüz. Şiir yazmayın, çünkü bu ekmek hepimizin.


21.yüzyıldayız, yapmayın, etmeyin. Evet, Şebnem Ferah'ı hepimizi duyduk, 10 seneden fazladır "Yalnız ve kendi karanlığında" kadını oynadı, bunu ekmeğini yedi. Bak fark ettiysen ne yazdım? "O yedi". Tabi ki o yiyecek be amatör şiirci, ama sen değil. Sen bu yolda ekmek yiyemeyeceksin yoo.

Erkeksen zaten, hiç kendini bitirme. Ölmeden mezara girecek duruma düşme. Bir an önce para biriktir, fotoğraf makinesi al, amatör fotoğrafçı ol. Çok büyük problemlerin yoksa, garanti ediyorum, seks yapacaksın. Gözlerin parladı değil mi? Yeter ki, "sessiz çığlıklar ruhumun içinde yankılanıyor" deme, Üzme bizi.

Ve sen amatör şiirci kız, sen en talihsiz, en sıkıntılısın. Biliyoruz ki, en keyifli ortama 2. biradan sonra sıkıntı sokar, hemen tribe girer, 50 yıllık rakıcıymışcasına efkarlanırsın. Sen ki, o şanlı muhabbeti bitirirsin. Sen ki Nietzche'nin yiyemediği ekmeği onun sözleriyle yemeye çalışmışsındır. Oha lan, ayıptır, biraz frene basmalıdır.


Hepimiz ekmek sevdasındayız ama hiçbirimiz kimseye bu zulmü yaşatmıyoruz. Lütfen, millet aya gitti, robot yaptı. Siz hala bunu yapmayın. Son bir kez, sessiz, derinen,

Lütfen.

11 Nisan 2010 Pazar

Kadının Sanatla Mücadelesi

Kadınlar, insanlardan tamamen farklı bir yaşam formu olarak göze çarparlar, bunu siz de fark etmişsinizdir. Ve bir zaman önce kadınların bazı çeşitleri üzerine doğrulanmış önermeler ile Ekmek Araştırma Enstitüsü olarak karşınıza çıkmıştık. Şimdi bu kadınların en uzak durulması gereken cinsi olan ' Sanat ile ilgilendiğini idda eden kadın' üzerinde yoğunlaşacağız.

Birinci örneğimiz sinema dalından geliyor mesela. Bu kadın türlerinin bazıları size Avatar'a gitmeniz yerine Soul Kitchen isimli filme gitmenizi tavsiye edebilir. Kendisi Fatih Akın filmi ve daha underground olduğu içindir size bunu teklif etmesi. Ancak bir kadın olduğunu göz önünde bulundurunca, o şahsın da aslında Soul Kitchen'ı izlemeden size onu tavsiye ettiğini öğrendiğinizde sonuç sizi şaşırtmayacaktır. Çünkü kadınlar için marjinal görülmenin bir fiyatı yoktur.
Müzik konusundaki çıkışlarını da göz ardı etmememiz gerekir. Şunu unutmayın, bütün amacı marjinallik olan kızlar triphop'a bayılır. Ve buna dair bildikleri 2 isim vardır; Portishead ve Björk. Massive Attack'in Angel isimli parçasını bilenler az değildir. Bunun ötesine geçmeyen bir müzikal anlayışa sahip olan bir bireye nasıl ekmek gözüyle bakmamız beklenebilir, otoritelere de bunu soruyoruz. Biz sorular soruyoruz, çünkü bilim sormaktır.
Kitap konusu ise bambaşka bir deryadır tabii. Tüm bayanlar parapsikolojinin derinliklerinde kendini kaybeder ve bunların içinde kendi yokluklarını fark etmeden, tütsü yakarak da marjinalite mastürbasyonu üçgenini tamamlarlar. Tüm kadınlar psikoloji, yeraltı edebiyatı ve şiirlerini okuduklarını söylerler. Daha önceki yazılarda paylaştığımız üzere deneysel şiirin evrensel değerleri hakkındaki ispatlarımızı bilenler biliyor. Bunları gerçekten okumak da, okuyormuş gibi davranmak da sadece ekmeğin anti-madde'ye dönüşümü olarak tanımlanabilir. Hakan Günday ve Küçük İskender fanatikliklerini hiç saymıyoruz bile.

Kadınlar çağlar boyunca toplumda hep ikinci plana itilmiştir. Üstlerine yapımış olan ve çağımızda ister istemez birincil olarak gelen "Güzellik" olgularını bile son birkaç yüzyılda elde edebilmişlerdir. Ya da elde ettirilmiştir.

Bu sebeple ki, kendilerini kanıtlama istekleri ve çabaları normaldir ve bu şekilde karşılanır. Fakat kadın bireylerden rica ediyoruz ki, kendilerini kanıtlama yöntemi olarak "bildikleri herşeyi gösterme"ye başvurmasınlar. Biz istiyoruz ki, bir filmdenkonuşurken, hemen atlayıp 7 tane Tarkovski filmi sıralamasınlar. Tamam, evet, güzel ama film dendi diye onunla bir alakası olacak değil. Lütfen.

Sosyal bilimlerde okuyan insanlar olarak bu tip insanlara çok maruz kalıyoruz. Bu sebeple isyanımız haklı görülmedilir. Karşısındaki insanın bölümünün felsefe veya benzeri bir bölüm olduğunu olduğunu öğrendikten sonra, "sanatla ilgilenen kadın" her zaman "Aaa ben de felsefeyle ilgiliyim. Bence olum hayattan daha gercek. En azindan dürüst." cevabini vererek boşa çıkmaktadır. E.A.İ sizin icin 97 birey uzerinde bu deneyi yapmistir ve aynı alakasız ve üzücü cevabı almıştır. Fark edildiği üzere kendini kanıtlama çabası yine ortaya çıkmaktadır.

Bir de gittiği ev ortamında, kendi müziğini açtırıp, zorla film izleten bir kadın tipi vardır. Yine bu konuyla alakalı olsa da yakında E.A.İ kadrosunun yeni akademik üyesi Noyan ER "vaka-ül N.S" dosyası adı altında bu konuyu daha detaylı inceleyecek ve makalesi ile karşımızda olacaktır. Bu sebeple şimdilik es geçiyoruz.

Metalci Kızlar

Ekmek Araştırma Enstitüsü, tüm bilimsel metodları kullanarak ortaya çıkardığı bilimsel gerçeklerin ilkini sizlerden hiçbir şey talep etmeden paylaşıyor. METALCİ KIZLAR


Metal dinleyen çok insan var ama bunun şekline daha çok bürünenlerin kadın olduğunu Ankara'nın muhtelif yerlerinde yaptığımız saha çalışmalarında (Kızılay, Sakarya, Tunalı) aldığımız sonuçlar gerçekten yürekleri dağlayan nitelikte idi. %80'lik bir kitle metalin en çok imaj yönünden hoşlandığını açıkladı. Bunun altında gizli gerçek şu ki, görünüm ve giyimi erkeklerden her zaman daha çok önde tutan kadın ırkı, her zaman görünüşlerini ilk olarak fark eden zavallı erkeklerden gereksiz bir şekilde maksimum miktarda etkilenirler (Virginia Woolf, 1964, p:46) Bu elementi bir de Freud'un da açıkladığı gibi insanların cinsellik ve şiddet güdülerini her zaman bir şekilde dışarı vurduğu ile birleştirirsek metalin insanlarda yarattığı ama aslında yalnış olan şiddeti ve biraz da olsa seksi kadınlar metalde buluyorlar. Ama soracaksınız ki asıl sorun ne?


Türk kız metalciler imaj kısmında başarılı çalışmalara imza atıyorlar, bize ne kadar başarılı gelmese de. Deri pantolonlar onları ne yazık ki seksi göstermiyor, bunun en büyük sebebi de TÜİK 'in 2002 istatistiklerine göre Türk kadınlarının boy ortalamasının 164 cm olması. Diğer ve temel sorun, Türk kadınların imajdan sonrasına geçememesi. Muhtelif mekanlarda yaptığımız saha çalışmalarında, metalci kadınların bulunduğu mekanlardaki erkekler, barlarda Slayer dinleyip bu kızlarımızı kestikten sonra evde mastürbasyon yapmak zorunda kaldıklarını bizlere anonim şekilde açıkladılar.


Araştırmamız sonucunda ortaya çıktı ki, deri pantalonlarını giymekten isilik olan kızlarımızın bir çoğu bu sevdaya ortaokullu yıllarda çıktıkları liseli metalci erkeklerden ya da lise yıllarında çıktıkları üniversiteli erkeklerden dolayı başlamışlar. Erkek arkadaşı Rock dinliyorsa, Hard-Rock'a geçen, eğer klasik Heavy Metal dinliyorsa hiç durmadan kendi çapında daha sert bulduğu Thrash Metal'e geçen bu kızlar hep ama hep kraldan çok kralcı olmuşlardır. Erkek arkadaşları bir siyah T-shirt giyiyorsa, bu kızlar bir günde 20 liralık alışverişi yaparak (Metalci alışverişi ucuz olur) hemen deri pantalon, bileklik, çeşitli spike'lar ve de en kötüsü Slayer Full Mp3 ile işe başlarlar.

Bir başka çeşidi ise abisi metalci olan kızlardır. Eğer abisi Fail bir adamsa, daha fail olan bu kızlar, belki de en korkulacak tiplerdir. Siz daha mahalle maçında top oynamaya çalışırken size o sürmeli kötü gözleriyle bakan bu kızlar, 2010 yılında da hala hayatlarına devam etmektedir.

Şimdi birileri çıkıp diyecek ki, ne alakası var, ben ilkokuldan beri Gorgoroth dinliyorum. Hep Ultra-Brutal-Gore-Grind dinliyordum. Yoooo dostum yooo, bizi kandıramazsın. Biz seni biliyoruz METALCİ KIZ! Ve sana soruyoruz, KENDİNİ Mİ KANDIRIYORSUN, YOKSA BİZİ Mİ?